28 Nisan 2014 Pazartesi

Kıskançlık..!?



 Kıskançlık..!?

Günlük hayatımızı en çok etkileyen duygularımızdan birisi..

Soru ; Eşler arasında, kadın kıskançlığı ile erkek kıskançlığı arasındaki fark nedir ?
Cevap ; Erkek eşini  cinsel olarak kıskanır.. Ortamda ki diğer erkeklerden kaynaklanan Cinsel bir tehdit, yahut genel değer yargılarına göre erkeği küçük düşürecek davranışlar  yoksa, eşinin nerede ne yaptığının çok  bir önemi yoktur..

 Kadın kıskançlığı ise mülkiyet üzerinedir.. Yani erkeğin kendi ailesiyle zaman geçirmesi.. yahut erkek arkadaşlarıyla futbol maçına gitmesi de kıskançlık sebebi olabilir..!

Soru ; Kıskançlık doğuştan gelen bir şey midir ? yoksa öğretilen bir şey midir ?

Cevap ; Kıskançlığın temelinde korku vardır..!!
 Eşini başkasına kaptırma korkusu, eşinin sevgisini kaybetme korkusu,  başarısız gözükme korkusu gibi..
 Bebeğin annesini kıskanması beslenme ve korunma korkusudur..! Bilinç altında ki Annem beni değil diğerini sevecek... beni değil onu besleyip koruyacak korkusudur..!
Öğrencinin iyi not alan arkadaşını kıskanması.. başarısız gözükme korkusudur..!!
Kadının kocasına yönelik mülkiyet kıskançlığının temelinde de bu korku vardır.. eşinin enerjisinin ( parasının, zamanının, ilgisinin ) başkalarına harcanması ve kadına bir şey kalmaması yönündeki korkudur.!!

Korku ise doğuştan gelen ve canlılara has bir duygudur.. özünde zarar görmekten kaçınmak vardır.

Yani demem şu ki ;

 Kıskançlık doğuştan gelen ve korku temelli bir duygudur..

Günlük hayatımızda ilişkilerimizi etkileyen bu duyguyu kontrol etmek istiyorsak.. önce korku duygusunu kaldırmalıyız..!

Tıpkı korkan hayvanların.. güven duyduklarında sakinleşmesi gibi..!

Kıskançlığı ortadan kaldırmak için korkuyu ortadan kaldırın..!

Korkuyu ortadan kaldırmak için verdiğiniz sözleri tekrar tekrar hatırlatın ve arkasında durun..!

Kıskanma duygunuza sebep olan olay üzerine açık yüreklilikle konuşun..
sizi rahatsız eden şey ne ?
Olayı değil.. hissettiğiniz duyguyu konuşun..!

Güven varsa korku kalmaz.. korku kalmazsa kıskançlık olmaz..!

24 Nisan 2014 Perşembe

Hortlak korkusu..!!



 Bizim çocukluğumuzda okuduğumuz, bizlere okumayı sevdiren,  çizgi roman kahramanlarımız vardı..

Zagor, Tommiks, Teksas, Kızılmaske.. vs.

Bu kahramanların en büyük özelliği gerçekçi olmalarıydı..!

Başlarına gelen kötü olaylardan ; Akılları sayesinde, Cesaretleri sayesinde, Dostları sayesinde kurtulurlardı..!!!

 Yaşım 12 idi ( orta 2. sınıftayım ve ava gitmeye başlamıştım.-ilkokula beş yaşında girdim.) o sene çok fındığımız oldu ve kendi harmanımız yetmediği için köyün mezarlığında ki boş alana harman yaptık.

 Harman yaptık yapmasına da.. harmanı (hırsızlığa karşı ) kim bekleyecek sorusu vardı.! Her taraf mezar..! Ve harman beklemek evdeki erkek çocukların işi..!

Dedim ki ; Ben beklerim..!

Babam dedi ki hayır olmaz, korkarsın..!

Dedim ki ; Neden korkayım..? Eğer gece yarısı karşıma mezarlardan beyazlar içinde çıkıp, üstüme doğru gelen bir ''şey'' olursa, tüfeğim var ve ben onu vurabilirim.

 Eğer bu gelen ''şey''in kafasına baltayla vurunca bir şey olmuyorsa yahut mermi işlemiyorsa.. yani bir duman gibi içinden geçip gidiyorsa.. o zaman bırak aileyi.. dünyanın tüm orduları yanımda olsa beni yine koruyamaz..!

 Maddenin işlemediği bir ''şey'', Allah'tan gelmiştir ve ben nereye kaçarsam kaçayım beni bulacaktır.. korkmak yine saçma..!

 --Nesin sen..?
 + Mezarlıkta Hortlak..!
--Ne istiyorsun...?
 + Canını alıcam..!
-- sana madde işlemiyor yapabilecek hiç bir şeyim yok.. bari delikanlılık bende kalsın.. Al ulan..! almazsan ananı..!!

Ve bir hafta mezarlıkta mezarların arasında yattım. İnden, cinden, hortlaktan korkmayı o zaman bıraktım.. Barbar Conan'ın söylediği gibi.. '' Kılıcın kesemeyeceği hiç bir şey yoktur ''

Son yıllarda çocuklar için üretilen kahramanlara bakıyorum.. Tamamen gerçek dışı..!

Abidik gubidik neye benzediği belli olmayan makine ve yaratıklar..! Büyücüler, Demir adamlar, düğmesine basınca (!) her türlü problemi çözen ve hiç arıza yapmayan makineler..!

Kötülerle mücadele  sadece süper (!) kahramanların işi ve kıçından ateş çıkararak yapılıyor..!

Herkes hortlak korkusundan eve saklanmış, kendisini kurtaracak süper kahraman bekliyor,

Harmanda Hırsızlara emanet..!!

18 Nisan 2014 Cuma

Mesele Memleket değil.. Mesele Ekmek..!



Ülkenin toprak bütünlüğü neden önemli..?

Dünya üzerinde pek çok ülke ve şehir gezmiş birisi olarak çok rahatlıkla söyleyebilirim ki ;

Sabah evden çıkıp işe giderken.. yolların temiz, parkların yeşil, mimarinin estetik, insanların mutlu olması.. sizin de hayatınızı güzelleştirir.
 Hafta sonu ailenizle gezerken güzel bir şehirde zaman geçirmeniz.. sizin ve ailenizin hayatını güzelleştirir.

Güzel şehirlerde yaşamak için, kamu hizmetlerinin iyi yapılması gerekir.! Kamu hizmetlerinin iyi yapılmasının koşulu, kaynakların fazla olmasıdır. Kaynakların fazla olması için, ülkenin güçlü olması gerekir. Ülkenin güçlü olması için, kaynakların kişisel çıkarlar için değil.. ülke için kullanılması  gerekir...!!

Nerede.. Nasıl bir ülkede yaşadığınız çok önemlidir..!

Yani demem şu ki ;

100 yıl önce topraklar paylaşılırken.. bizim dedelerimiz bu sınırları çizmiş.. üstelik kanla mühürlemiş..!!

Bu dedeler aptal mıydı..?
Neden Sevr'i kabul etmediler..?
Neden Trakya'yı ve doğu vilayetlerini vermediler..?
de, Ölmeyi tercih ettiler..!??

Güçlü devlet olmak, benim hayatımı kolaylaştırır..!
Güçlü devlet olmak, nüfusla, toprakla, bilgiyle, yer altı kaynaklarıyla mümkün..!
ve bizler.. gelecek kuşaklar için de sorumluyuz..!

Dedelerimiz meyve ağacı diker.. biz bu gün yeriz..!

Biz bu gün dikeriz.. torunlarımız yer..! bu  kuşaklar arası bir kuraldır..!

20 yıl önce Kürdistan haritasında deniz bağlantısı yoktu.. şimdi bakıyorum, batıdan Mersin körfezi.. doğudan Basra körfezi de haritaya girmiş..!!!

 20 yıl sonra petrol bitti şimdi doğalgaz var.. Karadeniz de Kürdistan haritasına girsin denirse ne yapıcaz..?

Hangi çizgide dur diyecez..?

Mesele memleket meselesi değildir..!!
Mesele ekmeği kim yiyecek meselesidir.!

Kapitalist kurallarla almak maliyetli oluyor.. yağmalayarak almak en ucuzu..!!

Bu gün orta doğu petrolleri için savaşan yabancı güçlerin memleketi bu topraklar mı ?
Amerika, Amerikan topraklarını korumak için mi Irak'a saldırdı.. ?

Bizi açlıkla, ölümle, Atom bombasıyla tehdit eden güçler için bu toprakları bizden savaşarak almak kolay olsaydı.. bu kadar filim fırıldak çevirmeye  ihtiyaç duyarlar mıydı..?

Bu kadar dolambaçlı yola, bize acıdıkları için mi giriyorlar..?
İnsanlara Vietnam da acımayan, Irak ta acımayan, Türkiye'de de acımaz..!!

Bu kadar filim fırıldak.. bizi sevdikleri, bize acıdıkları için değil..!
Güçlü Türkiye'den toprak almak kolay olmadığı için..!!

Kedi bile ekmeği için kavga ediyor, ölümü göze alıyor..!!

KEDİ KADAR DA MI OLAMICAZ KARDEŞİM..!

Ben sana keban barajını, yer altı kaynaklarını, Kıbrıs açıklarındaki doğal gazı niye vereyim..!!
Bize işleyen mermi.. size işlemiyor mu ..?
Avrupa'ya enerji taşıyan borular Türkiye'den  geçmiyor mu ..? kazayla patlarsa ne olacak ? :)
Türkiye yanarsa.. Orta Doğu da yanar.. Avrupa da..!!


Dünyanın en gelişmiş robotu, Hâlâ bir kedinin zekasına ve çevikliğine sahip değildir..!!

 Not; Bloğumu takip edenleri ülkelerine göre görebiliyorum. Amerika da hiç tanıdığım yok. Ama 6 ayrı adres benim bloğumu takip ediyor.. ben önemli bir kişi değilim ama sanırım anahtar kelimeler yazılarımda çok geçiyor :)  '' Kedi kadar da mı olamıcaz '' lafı.. o 6 ayrı adrese..!


12 Nisan 2014 Cumartesi

Ürettiğin kadar değerlisin..!




'' Alt yapı, üst yapıyı belirler '' Karl Marx
 Yani..
 Üretim ilişkileri ve ekonomi, politikayı ve devlet yönetimini belirler.!

 '' Resimde hatalı bulduğunuz yerleri işaretleyin ''
  yada..
 '' Hatalı gördüğünüz yerlerin yerine, yenisini yapın..!''

Her ne kadar toplum içinde meslekten sayılmasa da.. İktisat bir bilimdir..! okuyan bilir.

Toplumsal zenginlik ; kaynakların doğru kullanımı ve üretkenlikle mümkündür.

Yanlış anlaşılan en önemli şey şu dur ki ;

Sabah gittiğiniz bir işinizin olması, ürettiğiniz anlamına gelmez.!
Çalışmak kelimesi, üretmek ile eş anlamlı değildir..!!

Beyaz yakalılar ; sabah işe gel.. kahve elde dün gece ne yaptın muhabbeti.. yazışmaları kontrol, arada face takıl.. yalandan haftaya ne yapıcaz toplantısı.. öğlen yemeği geliyor nerde yesek konuşmaları.. öğleden sonra bir toplantı daha.. bakara makara.. Akşam nereye gidelim muhabbeti..! mesai biter.

Köylü Ayşe ; 40 derece sıcakta güneş altında çalışmak zor.. şehre gidelim, koca kapıcı olsun, ben kapıcı karısı olayım, yumurtayı bakkaldan alayım.! oğlanda yumurta fabrikasının kapısına bekçi olsun..!( yumurta firmasına banka ortak.. bankaya Amerika ortak.. dolaylı yoldan Amerikalının ürettiği yumurtayı yiyeyim.)

Memur ; Cemaatler borsasında yükselen yeni trend x cemaatine gireyim.. bendeki zeka, eğitim, liyakat eksikliğini bu yolla kapatır, Hiç bir şey üretmeden oturur, alır maaşımı Allaha dua ederim..!

 İşçi ;  Fabrikaya gireyim.. sendikaya üye olur çalışsam da çalışmasam da iş te kalmayı garanti ederim..!

 Akademisyenler; Bu yabancı dergiyi herkes bilmez, şu makaleyi kopyalayayım, bu sayede profesör ünvanı alırım..!!

VS.. VS.. VS..! Örnekler çoğaltılabilir.

Çalışmak kelimesi ile üretmek eş anlamlı değildir..!!!

Kaynak yönetiminde en önemli unsur insan kaynağıdır..!

 Üretimi makineler yapmaz.. üretimi insanlar yapar..!

Makineler üretken insanlara yardımcı(!) olmak için icat edilmişlerdir..!

İktisat bir bilimdir ve derki ;  üretmiyorsan tüketemezsin..! Üretmeden tüketmek için bulduğun çözümler.. ( borçlanmak, hırsızlık, dede mirasını satmak vs..) sonsuza kadar sürdürülemez..! ilahi adalet er geç tecelli eder..! 

ya ürettiğin kadar tüketeceksin.. yada tükettiğin kadar üreteceksin...!

SONUÇ;

İSTER MAL, İSTER HİZMET, İSTER FİKİR FARKETMEZ..

ÜRETTİĞİN KADAR DEĞERLİSİN..!





 

6 Nisan 2014 Pazar

Vurgun ve Derinlik Sarhoşluğu..!


Vurgun/Dekompresyon  ve  Azot/Derinlik sarhoşluğu..!!!

Basınç altında gazlar hacim değiştirir.. !

Su seviyesinde hava basıncı 1 atm dir.. Derinlik arttıkça üzerimizdeki basınç her 10 metrede 1 atm artar.

 Örnek ; Eğer su üzerinde bir balonu şişirir ve bu balonu 40 metre derinliğe indirirseniz.. su üzerinde kocaman olan balon, 40 metre derinlikte büzüşür ve küçücük olur.
 Aynı işi tersten yapalım. 40 metre derinlikte balonu şişirelim ve ağzını bağlayarak yukarıya bırakalım. Su üzerine çıkan balon hacim olarak genişler, şişerek büyür ve patlar.

 Dalgıçların  soluduğu hava kan yoluyla organlara iletilir.ve eğer 40 metreden hızlıca yukarıya çıkmaya kalkarsak.. ciğerlerimizde ve damarlarımızdaki hava genişler..  damarları tıkar.. vücutta felce hatta ölüme kadar giden hasarlara yol açar. Tıp dilinde ''dekompresyon hastalığı'', halk dilinde ''vurgun'' dediğimiz olay budur.

Bu yüzden dalgıçlar su seviyesine çıkarken belli bir yavaşlıkla çıkarlar.. ve belli metrelerde durup bekleyerek, vücutlarında genişleyen havanın solunumla dışarıya atılmasını sağlar. Bu bekleme işine dalış literatüründe '' deko'' denir.

Derinlik sarhoşluğu ;
Soluğumuz havanın % 78 i azot, %21 i oksijen, % 1 i diğer gazlardır.
Derinlik sarhoşluğu, derin dalışlarda soluduğumuz Azotun alkol sarhoşluğuna benzer  narkoz etkisi yaratmasıdır...   Dışarıdan baktığında dalgıçta her şey normal görünür ama kişide bilinç tam olarak yerinde değildir. Bu yüzden derin dalış eğitimlerinde dalgıçtan parmakla gösterilen rakamları 9 a tamamlaması istenir. Yani siz parmaklarınızla iki işareti yaparsınız. karşı taraf parmaklarıyla 7 işaretini yaparak 9 a tamamlar.. siz 4 derseniz, karşı taraf 5 i göstermelidir. Böylece kişinin bilincinin yerinde olup olmadığı kontrol edilir.

Derinlik sarhoşluğu kişiden kişiye değişir. Zayıf bünyeli kimseler yahut derinliğe alışkın olmayan kimseler 10 metrede de derinlik sarhoşluğuna yakalanabilir.

Toparlayalım.

Gazlar basınç altında şekil değiştirir..!
Alışkın değilsen Derinlik sarhoşluğuna yakalanırsın..!!
Hızlı çıkarsan vurgun yersin..!!

Yani demem şu ki ;

Türkiye siyasetinde, yahut özel işletmelerdeki yöneticilerde sık görülen hastalıklar yukarıda kısaca anlattığım dalış kuralları gibidir.

Eğitimi, karakteri, tecrübeleri yetersiz olan kişiler.. üzerlerine iş yükü ( basınç !) bindiğinde şekil değiştirir..  tanıdığımız adam gider.. tanımadığımız başka birisi gelir.!

Basınç altında karakter değiştiren bu yeni yönetici.. iktidarın nimetleri (!) ile tanışınca derinlik sarhoşluğu yaşamaya başlar.. Oturduğu koltuğun zaten kendi hakkı olduğunu.. alçak dağları kendisinin yarattığını.. etrafındaki insanların ona koşulsuz biat etmesi gerektiğine inanır. Halk arasında Buna ''zafer sarhoşluğu'' da  denilir...!

 Bulunduğunuz ekonomik, sosyal seviyeden yukarıya çok hızlı çıkarsanız.. Vurgun yersiniz..! Halk arasında buna ''ne oldum delisi'' de denilir..!!

Derinlik sarhoşluğuna yakalanan yahut vurgun yiyen yöneticiyi bu durumdan kurtaracak kişi (Buddy) Badi'sidir..  Yani Çevresidir..!

Lakin..
Ülkemizde insanlar bağlı olduğu yönetici karşısında, kafasındaki gerçekleri rahatça söyleyemez.

Çünkü eğitim sistemimizde '' hoca bana taktı '' yahut '' sus kardeşim bak şimdi hoca sana takacak'' la büyürüz..
Biat kültürü özgür ifadeyi engeller.. ifade engellenirse düşünce engellenir.. düşünce engellenirse toplum ilerleyemez...!!
Ülkemde statüko sahibi, iktidar sahibi yöneticiler kendilerine aykırı bütün sesleri bastırmak yönünde hareket eder.. çünkü bu aykırı sesleri kendi iktidarlarına bir ''tehdit'' olarak görürler.. Aile içinde, şirketlerde, kamu kuruluşlarında vs.. farklı düşünceler bastırılır..!

Sonuç :
 Çevrenizde sizden farklı düşünen insanlara takar, onları ''tehdit'' görür, onları yok ederseniz..,
  Derinlik sarhoşluğuna kapıldığınızda yahut vurgun yediğinizde etrafınızda sizi sudan çıkaracak Badi'niz kalmaz.. Etrafınızdaki yalakalarında sizi sudan çıkarmaya gücü yahut aklı yetmez.!!

Gazlar basınç altında şekil değiştirir..!
Alışık değilsen derinlik sarhoşluğuna yakalanırsın..!!
Hızlı çıkarsan Vurgun yersin..!!